Wednesday, November 08, 2006

yirmibeşhaziranikibinüç

tedirginsin, sanıyorsun ki neşeli olmanın ertesi hüzündür.siliyorsun neşeli ifadeni, nasılsa gelecek olan hüzne hazırlıyorsun yüzünü..
gülümsüyorsun, gözlerin yoldan gelen birini bekler gibi dalarak, dudağında o ünlü tabloda olduğu söylenen tebessümle..
acı çekiyorsun, kendinden daha çok, derdini dinlediğin adam; çocuğunu kaybetmiş ağlayan kadın; aşkını yitirmişler, bitirmişler, yaşayamamışlar; "varlık" mücadelesi verenler için...için için...
için sevinçle doluyor, aynanın karşısında tokasını özenle takan ufaklığı; bilmem kaç kuruşluk ufacık birşeyi alırken sana kral gibi davranan satıcıyı gördüğünde..

merak ediyorsun, nasıl akıyor bu düzen, gökteki engin derinliğe bakıyor, dalıyorsun; açlıktan uyuyamayan çocuk, taze evlenmiş bir çift, yeni bir keşif yapmış bilim adamı, hastasını kaybetmiş doktor... kırıntı taşıyan karınca, geceyi kollayan baykuş, ava çıkmış vaşak, av olacak tavşan... nehir olup akarak denize ulaşan yağmur...ıslanıyorsun, yüzüne ardarda düşen damlalarla...

1 comment:

nox said...

düzenin akısında sıra yok,
hangi gün ne getirir belli değil,
bilseydi insan şu gün mutlu şu gün mutsuz olacak,
mutlu olup olmamayı bırakır ve düşünürdü;
tıpkı tatile çıkıp resim çekecem derken tatil yapamayan, yemeği süsleyecem derken yemeğin tadını bozanlar gibi..düzenin sırası yok, hiçbirşeyin herşey kadar önemi var olsa da, olmasa da önemi verilen değer ile mi sınırlı, gereği yok saçmalamanın, oysa gereklilikten değildir ne saçmalamak, ne mutlu olmak, ne hüzne bulanmak; sadece olur,yaşanır,tadılır; herdün pasta yiyen ile bir gün çöl, bir gün okyanus içen arasında fark olmalı..

not:ufaklıklar her daim mutluluk verir, bir gün ben baba, eşim anne olduğunda ufaklığımızın yüzüne bakmaya kıyamam, mutlu mutsuz olup düşüp kalkacak olduğu hayatta o küçük kalplerin nasıl şekiller alacağını kestiremem ama kalpler yaşa bağlı kalmadan küçüklükten birşeyler de taşır..
olsaydı