Tuesday, December 21, 2010

sen kendini sevmezsen bu nasıl yaşamaktır

-sorunumuz beni sevmiyor olman
-ama seviyorum
-sevgi sandığın şey merhamet ya da acıma gibi bir şey
-yani gözlerinin içine bakarken gülümseyip gözlerimin dolması.....
-merhamet!
-ama...
-kabullensen... kandırmasak birbirimizi...
-...
-ağlama
-...
-bak her şey, olmayan her şey kendini sevmediğin için oluyor, yani gerçekten sevmiyorsun...
sürekli bir hırpalama halindesin...
-ama seviyorum ya,hatta beni sevmeyecek insana hayret ederim diyorum...
-inanarak?
-aslında cevap arayarak..
-nasıl çözeceğiz, sen kendini sevmezsen....
-tamam sus... ayrılmak mı istiyorsun
-hayır beni sev istiyorum...
-nasıl bir şey olduğu hakkında fikrim yok sanırım...


Monday, April 05, 2010

güzelleme...

-bir zaman öncesinden-

Bu yazı sana ulaşır mı, sen bunu okur musun kim bilir…

iki laf etmeden rahat edemedim, ama nereden başlasam bilemiyorum da… durumumun tasviri için filmlerde kullanılan klasik görüntüyü hatırlatayım; daktilo başında birisi yazar yazar beğenmez ve hışımla kağıdı alıp buruşturur, işte biraz öyleyim…

Sen de; bununla böyle tesadüfen bir ortamda karşılaşmasam hayatta işim olmaz dediğim kişiler kervanındandın. Artık şimdilerde ne zaman birisi için böyle bir düşünce geçse kafamdan, hafif bir kızgınlıkla allahım diyorum, hayır sakın yapma…lütfen.

Neyse işte sen de öyleydin, yanlış anlama yaşam formatlarımız farklıydı işte. Ve böylesi bana uymaz , aslında elle tutulur gerçek bir anı bırakmamış, benimleyken gerçek hisler yaşamamış ve yaşatmamış birisi için de neden bunları yazıyorum ve neden özlediğimi sanıyorum. Büyük ihtimal, biz olamamış ve öyle bir amacı da olmayan sen ve benin, biz olabilmesine duyduğum bir özlem aslında bu.

Ha böyle azımsadım diye farkında olmadığımı, unuttuğumu sandığın şeyleri de unutmadım ve farkındaydım. Ama sen de biliyorsun ki, öyle havadaydı, öyle kalıplaşmış görünüyordu ki… hani yaşarken "aman ya laf olsun diye hissizce söylenmiş laflar, yapılmış hareketler, yaşanmış şeyler işte" deyip, bağlar koptuktan sonra gerçek olabilmesiyle mutlu olunan şeyler var ya, öyleydi de sanki… evet keşke gerçek olsaydı ya da gerçekliğine inanıp salaklık da olsa o anların tadını alabilseydim. Yine de bilmelisin ki ya da biliyorsun ki sen değerliydin benim için.

Biz vedalaşmadık, gerekir miydi bilmiyorum. Herkesin herkese kullandığı hayatım ve bir tanem laflarını söylerken de duyarken de beni mutlu eden sen… seni sevdiğimi söylemedim hiç ama seni sevdim ben.

Hani internette bir yazı okur da bana yazılsaydı keşke der ya insan ya da orada anlatılan ben miyim acaba diye düşünür, düşünmek ister sonra yok lan ne alaka der ya…deme. bu yazıyı sana yazdım, evet…

Sunday, July 01, 2007

kimbilir ne zamandan...

Neyse ki yaz aylarıydı ve hava güneşliydi, yoksa bu ruh hali içindeyken bir de hava kapalı ve yağmurlu olsa işe hiç gitmek istemez, belki istifa bile ederdi..sabah uyanma saatinden bir saat once uykusu kaçırılmış ve bulunamıyordu… girdaba kapılıp tekrar yüzeye çıkan nesneler gibi kafasının içinde dönüp duran düşler, düşünceler, sıkıntılar uyumasını engelliyor, ter içinde bırakıyordu..

böyle uyuyamayacağım,uyuyamayacağım kalkma saatime 5 dakika kala uykuya dalacağım, hep böyle oluyor lanet olsun..olmasın… daha fazla lanet istemiyorum.. kim lanetledi beni.. döngü nerede başladı.. kim, kime, nerede,nasıl..ama niçin..neden..ben… açmayacağım gözümü işte..uyur gibi yapacağım.. açmayacağım gözümü… akşam yatarken belliydi bu geceki uykumda hayır olmadığı… filmdeki kadın geliyor aklıma sürekli..ölmek isteyen ama bir türlü ölemeyen.. arabaların vızır vızır aktığı caddeye bodoslama dalıyordu da arabaların acı frenlerine,keskin kornalarına rağmen ölmüyordu…ölemiyordu…

İnsanlara suçları karşılığında hep ölüm cezası verilir ya, yaşam en büyük ceza halini alıyor bazen...bazıları için… idam gününü beklemeye dayanamayıp hücresinde canına kıyanlardan farklı mıydı, yaşamaya dayanamayıp ölüm gününü kendi belirlemeye çalışanlar.. birinin öleceği belli, diğerinin yaşayacağı iken…


Her ne kadar kafamda kusursuz cinayet planları yapıyor olsam da kendim için, intihara cesaret edemiyordum ki.. hem kesinlikle bahtsızlığım orada da karşıma çıkar, ölmek yerine sakat kalırım… istemiyordum o yüzden intihar etmek, buna teşebbüs etmek.. yapabildiğim sadece yalvarmaktı.. nolur kurtar beni, al canımı…
Darlanmalarımın sebebi zamanla şekil değiştirdi pek tabii.. ilk başlarda insanlara katlanamıyordum.. sonraları insanları anlayamamanın ötesinde kendime çekilmez oldum…

Yaptıklarından iğrenir olmuştu.. yaşamı, ona bir lütuf olarak verilen yaşamını harabeye, çöplüğe çevirmişti… şimdi de kendi yarattığı bu “eser”den kurtulmak istiyordu…

Düğün arabalarının arkalarına takılan teneke kutulardan vardı arkamda sallanan..nereye gitsem benimle gelen… ama hiç eğlenceli değildi.. sevmiyordum bu kuyruğu.. bu kuyruğun olmadığı bir yere gidebilmeliyim.. o kuyruğu ben yaratmamış mıydım, başlarda eğlenceli olduğunu düşünerek..

-4ocak2006

Tuesday, February 06, 2007

Monday, January 15, 2007

gıcık...

farkında mısın bilmiyorum, canımı ne kadar acıttığının... sanmıyorum.. farkında olsan birşeyin değişeceğini de..
ve bunu bilmek daha çok yakıyor içimi.. bana karşı bu derece umursamaz olmanın sebebini de bilmiyorum, bu kadar kıymetsiz, düşük ayar mı gözüküyorum o taraftan bakınca... senin için herşey mi öyle..
ve kızıyorum ama sana değil.. canımı acıtabilme derecesinde sana ve düşüncelerine önem verdiğim için kendime... canımı acıtmayasın diye,bazı parçalarımı sileceğim.. ve yok yere, hiç yere, değmeyen biri yüzünden bunu yapacağım için de sinir oluyorum...
selametle...

Tuesday, December 19, 2006

boş...

parmaklarım tuşlarda, sabit ekrana kitlendim bakıyorum... yüreğim kabarıyor..kalk, yat uykun geldi kasma diyorum...
canım ağlamak istiyor sanki, çizgi filmlerdeki koca gözlü japon karakterlerin ağlamamak için kendilerini sıktıkları ve fakat alt göz kapaklarına nehirlerin dolduğu görüntüler gibiyim... tabii benim gözlerim daha çirkin, böyle anlarda kurbağaya benziyorum...

sorgulamıyorum yok hayır..kabullenmeye çalışmanın ağlaması bu... sorularımı yutmamın boğazıma düğümlenmesi...

bir de yoruldum.. ortamın iyimseri olmaktan.. insanlar ne bencil.. sırf onlar kötümser olabilir sanki...
belki de benimki anormal...hani ortamda olmayan biri hakkında konuşulursa onun tarafından konuşmaya, düşünmeye çalışırım ya, onun gibi.. ortamda umut,iyimserlik olmayınca görev bana düşüyor yine... ümit dağıtıyorum, bunu öle baştan savarak değil gayet inandırıcı yapıyorum ama... öyle inandırıcı ki hem de, artık bilinçsizce bu eylemi yapıyorum, benim bir parçam, karakterimin arkadaşı sanki... ama işte bazen, gözlerim ağırlaşıp, düşüncelerim sislenince, yüreğim eksi on derecedeymiş gibi titrerken birileri de bana versin umudu istiyorum... ben mi engelliyorum insanları yoksa... yooo düşündüğünüz kadar güçlü değilim, hayır hayır istediğim her haltı da yapamıyorum..kendim de dahil öyle düşünülmesini sağlıyorum sadece, gerçekten... valla...yine de gururluyum evet...

gitmem lazım... tamamen...küsme...

Monday, November 13, 2006

i dont need nice..dont you know any other adjective..

nankör olmak istiyorum..kötü olmak..bir de nemrut..bencili unutmamam gerek.. düşüncesizsiz olmaz..kalp kırıcı..sonra sevmek de sevilmek de kıçımın kenarı olsun istiyorum.. nefret etmek istiyorum,doyasıya.. öldüresiye... öfkeme yenilmek istiyorum, adı üzerinde öfke,yener sanırsın ama yendirmiyorum ya işte..
neden ağlayamıyorum... neden..? güç!..hah evet..güçtennefretediyorum...! kontrolden de nefret ediyorum..güçlü olmak zorunda olmaktan daha çok.. dağlanmış hayatımla hissiyatsızmışgibiyaşayanlardan olmaktan nefret ediyorum..bunların hiçbirinin bilinçli olmayışıyla beraber bilinçsiz de olmamasından nefret ediyorum... sevimli görünmekten nefret ediyorum.. şirin kız olmaktan nefret ediyorum... kendimideğersizhissetmekten nefret ediyorum..bunu hissettirenlerden iki kat daha fazla nefret ediyorum... gözümü bantlayıp elimde hattori hanzo kılıcım önüme gelene savurmak istiyorum..sövmek istiyorum...kendimi sevmekten nefret ediyorum...yalan söylüyorum..yalan söylemekten nefret ediyorum..sıkılıyorum...