Monday, April 05, 2010

güzelleme...

-bir zaman öncesinden-

Bu yazı sana ulaşır mı, sen bunu okur musun kim bilir…

iki laf etmeden rahat edemedim, ama nereden başlasam bilemiyorum da… durumumun tasviri için filmlerde kullanılan klasik görüntüyü hatırlatayım; daktilo başında birisi yazar yazar beğenmez ve hışımla kağıdı alıp buruşturur, işte biraz öyleyim…

Sen de; bununla böyle tesadüfen bir ortamda karşılaşmasam hayatta işim olmaz dediğim kişiler kervanındandın. Artık şimdilerde ne zaman birisi için böyle bir düşünce geçse kafamdan, hafif bir kızgınlıkla allahım diyorum, hayır sakın yapma…lütfen.

Neyse işte sen de öyleydin, yanlış anlama yaşam formatlarımız farklıydı işte. Ve böylesi bana uymaz , aslında elle tutulur gerçek bir anı bırakmamış, benimleyken gerçek hisler yaşamamış ve yaşatmamış birisi için de neden bunları yazıyorum ve neden özlediğimi sanıyorum. Büyük ihtimal, biz olamamış ve öyle bir amacı da olmayan sen ve benin, biz olabilmesine duyduğum bir özlem aslında bu.

Ha böyle azımsadım diye farkında olmadığımı, unuttuğumu sandığın şeyleri de unutmadım ve farkındaydım. Ama sen de biliyorsun ki, öyle havadaydı, öyle kalıplaşmış görünüyordu ki… hani yaşarken "aman ya laf olsun diye hissizce söylenmiş laflar, yapılmış hareketler, yaşanmış şeyler işte" deyip, bağlar koptuktan sonra gerçek olabilmesiyle mutlu olunan şeyler var ya, öyleydi de sanki… evet keşke gerçek olsaydı ya da gerçekliğine inanıp salaklık da olsa o anların tadını alabilseydim. Yine de bilmelisin ki ya da biliyorsun ki sen değerliydin benim için.

Biz vedalaşmadık, gerekir miydi bilmiyorum. Herkesin herkese kullandığı hayatım ve bir tanem laflarını söylerken de duyarken de beni mutlu eden sen… seni sevdiğimi söylemedim hiç ama seni sevdim ben.

Hani internette bir yazı okur da bana yazılsaydı keşke der ya insan ya da orada anlatılan ben miyim acaba diye düşünür, düşünmek ister sonra yok lan ne alaka der ya…deme. bu yazıyı sana yazdım, evet…

No comments: